“Eğer hip hop sadece Afro–Amerikanlara ait olsaydı, yer kürede başka bir kültürle özdeşleşemez ve sınırlarını aşamazdı. Her milletin kökünde gizlidir hip hop, fakat ismi değişiktir.”
Hip Hop kültürü dört öğeden oluşur. Rap, DJ’ing, Breakdance ve Aerosol Art (Graffiti). 1970’li yılların başında New York’ta somutlaşan bu akım, son 35 yılda kendini tüm dünyaya kabul ettirdi. Club kültüründe ilk adımlar Kool DJ Herc tarafından atıldı. Rolling Stones’un plaklarıyla çalışan DJ Kool Herc ‘cutting’ve ‘scratching’ denilen teknikleri keşfetti (plakların ileri geri hareket ettirilmesi). Grandmaster Flash de Herc’den etkilenip bu tekniği geliştirdi. Dans pistlerini dolduran bu DJ’lerin yanında şarkı anonsu amaçlı ya da dans eden müşterileri motive etmeye çalışan arkadaşları yer alırdı. Zamanla bu kişiler müziğin üzerine kafiyeli cümleler kurmaya başladılar. Fakat bu işe derinlik kazandırabilecek adamlar henüz çocuk yaştaydılar ya da doğmamışlardı. Afrika Bambaata (Zulu Nation kurucusu) bu olaya pozitif bir güç kazandırmak amacıyla insanları atışmalara ve dans yarışmalarına çağırdı. Rapçiler birbirlerine verbal ataklarda bulunur, kendini kaybedip şiddete başvuranlar diskalifiye olurlardı. Breakdance’te de aynı durum söz konusuydu. En iyi rapçi ve dansçı o akşamın Zulu King’i seçilirdi. Graffiti yapanların işi daha zordu bir anlamda. Onlar bu ‘pozitif’ savaşı kamusal alanda bulunan duvarlarda ve tren garlarında veriyordu. (Polisle ve New York belediyesi ile girilen mücadele konusunda da söyleyecek çok şey var ama daha sonra.) Öncelikle kulaktan kulağa yayılan bu kültürde artık bir alt yapı oluşmaya başlamıştı.
Dönelim DJ’lere… Grand Master Flash biraz lehim ve elinde bulunan edevatlarla sağ ve sol plakları tek tek ve birlikte dinlemek amacıyla mixer’deki crossfader’ı geliştirdi. Yani artık DJ’lik sırf stop ve start’a basmaktan ibaret değildi. Şarkılar birbirine geçişli bir şekilde sunuluyordu. Bu teknik müzik dinletisinin akıcılığına yeni bir anlam kazandırmıştı. Hip Hop DJ ve prodüktörlerinin vazgeçilmezi sampler ve drum computer’ların devri başlamıştı. Drum bilgisayarlarından elde edilen loop’lar pikaplardan gelen melodi ve ritimlerle karışınca hip hop müziği biçimlenmeye başladı.
DJ’ler plakları çift almak zorundadır. Tabii iki ayrı plakla da cutting yapılabilir, hızlarını pitch yoluyla eşitlemek şartıyla… ABD’de gelişen hip hop; caz, funk ve blues gibi müzik türlerinin torunudur denilebilir. Melodilerin arka plana itilip davul ritimlerinin ön plana çıkmasıyla oluşan sentez zaman içinde etnik, klasik ve elektronik müziği de bünyesine aldı. Müzik tarihçilerinin ortak buluştuğu nokta ise şuydu: “Müzik daha aktif ve daha agresif oldu.”
1981’de Grand Master Flash ve Furios 5, ‘The Message’ adlı maxi single’ı çıkardı. Hip hop klasiği olan bu şarkı Afro–Amerikan’ların sosyal problemlerine değinen bir ilkti.
1983–1984 yıllarında sinema ve televizyonlarda gösterime giren “Beat Street” ve “Wildstyle” filmleri hip hop kültürünün dalgalar halinde tüm dünyaya yayılmasına yardımcı oldu. 1984 yılına kadar bu kültür müzikal açıdan duraklamış olsa da aynı yılda kurulan Def Jam plak şirketinin kurulmasıyla yeniden alevlendi. Old School başlangıcını Run DMC, LL J, Public Enemy ve Beastie Boys ile ilan etti. Çok sert davul ritimleri, pantolon titreten baslar ve minimalistik sample’lardan oluşan müzik tüm hip hop sevenleri pozitif anlamda ayağa kaldırdı. 1986 yılında Eric B ve Rakim’in de katılımıyla önünde hiçbir güç duramayacaktı. Şahsen Beastie Boys’u severek dinlediğimi söyleyemem ama rap yapan bir punk grubu olarak başarılıları 20 yıldır sürmekte.
Public Enemy, Chuck D, Flavor Flav, Professor Griff ve DJ Terminator X ise politik temaları ele aldı. Nation of Islam (N.O.I.) tarafından desteklenen Public Enemy’nin konserleri ırkçı ve anti-semitik tavırların konulduğu şovlara dönüşmüştü ki çok geçmeden yollarını Professor Griff ve Nation of Islam’dan ayırdılar. N.O.I.’nin halen hip hop kültürü üzerinde büyük yaptırımları olduğu söylenebilir. 1992 yılından sonra dağılan Public Enemy, ulaşmış olduğu başarının devamını maalesef getirememiştir.
Bu patlamanın ardından pastadan payda almak isteyen büyük plak şirketleri de harekete geçmişlerdi. 1990’ların başında ise gangsta rap’in altın çağı başlamıştı. İlk gangsta rap’ini yapan Ice T’dir, yani nam-ı diğer Tracey Morrow. O dönem gangsta rap’in diğer önemli temsilcileri ise N.W.A. (Niggaz With Attitude), C.M.W. (Comptons Most Wanted), Above The Law, Low Profile, Ice Cube ve W.C. and the MAAD Circle’dan oluşuyor. East Coast’a nazaran çok daha sıcak ve ‘güneşi yansıtan’ bir sound’a sahipti gangsta rap… West Coast’tan bu kadar örnek vermişken East Coast’u da atlamak istemiyorum. Buradaki en sağlam gruplar; Gangstarr, Ultra Magnetic MC’s, Organized Konfusion, Diamond D, Tim Dog, Pete Rock and CL Smooth, Nice and Smooth ve Brand Nubian’dır. East Coast, West Coast ile kıyaslandığında çok daha ‘karanlık’ ve aksak ritimlere sahipti.
Cubase ve Notator gibi bilgisayar programlarının yardımıyla seri çalışan bir sanayi doğdu ve ardı arkası kesilmedi. Tüm sosyal tabakalardan gelen insanlar hip hop kültürü çerçevesinde buluşup bu akımı geliştirmek için bildikleri her şeyi müziklerine entegre etmeye başladılar. Bu matrikste bir kapı olan sampler ve drum computer’lara geldi sözüm…. Bu cihazı kesinlikle es geçmemek gerekir. Hip hop müzik anlayışına damgasını vuran bu teknik gelişmeler ise şöyle:
Basatap’anlar MPC ile günah çıkartabilecekler!
AKAI PRO MPC 2000 (XL)
Teknoloji harikası olan bu cihazın hikayesi 1980 yılına kadar uzanıyor. Ancak sampling teknolojisi içeren ve 8 bit mantığıyla çalışan drum bilgisayarını icat eden Roger Linn’e Japonya’dan AKAI firması sahiplenmeseydi neler olurdu? Boşverin…
Perküsyonistleri işsiz bırakan bu makine, her prodüktörün stüdyosunda mutlaka bulunmalı. Bahsettiğimiz AKAI MPC, üçü bir arada olan bir ‘hizmetçi’ yani sampler, drum computer ile sequenzer’den oluşuyor. 1988’de piyasaya sürülen MPC o zamana dek en gelişmiş hardware–sequenzer’e sahipti. Görsel alanda çalışan kafaların işini kolaylaştırabilmek için SMPTE girişi mevcut olan bu ‘uzay gemisi’ senkronizasyon işleri için takılmıştı.
Dört ayrı MIDI (64 kanal) çıkışı ve iki MIDI-IN girişi ile bu matriksin tamamen kontrol altında olması yetmez tabii. Sekiz tek çıkış, bir stereo çıkış, bir send ve stereo return haricen kullanılacak bir efekt aletine bağlandığında, sampler’ların Rolls Royce’u dedirtecek nitelikteydi.
Perküsyon sound’larının çok daha basınçlı ve etkili bir şekil alması, özellikle hip hop ve techno prodüktölerinin ilgisini çekmekle kalmamış, anında vazgeçilmezi olmuştu. EMU SP12 ile boy ölçüşebilen bir silah artık piyasadaydı.
Zaman makinesiyle 1994’e gelelim…
Roger Linn, AKAI ile geliştirdiği ve 16 bit çözünürlükle çalışan AKAI MPC 3000’i yarattı. Yaklaşık 3000 dolar değerinde olan bu cihaz, tekno müzik prodüktörlerinin kült yardımcısı oldu ama 1996 yılında çıkan MPC 2000, 1500 dolarlık fiyatıyla verilen siparişlere yetişemiyordu.
Daha önce bahsettiğim sekiz çıkış ve SMPTE girişi içindeki hard disc kompartmanı tabii ki ek fiyatla sahip olunabilen ekstralardır.
Hareket eden display’e sahip MPC 2000 XL, MPC 2000’in geliştirilmiş ağabeyi, 1998 yılında stüdyolarda yerini buldu. Ardından MPC 3000 XL, 4000 XL şeklinde evrim devam etti. Seri olarak SCSI girişi olan bu cihazlar dataların kaydında büyük yardımcı olmuştur. Bana sorarsanız zip disc ile back up en mantıklısı, efekt board istemeyi ise unutmayın derim.
Dört stereo efektten oluşan bu bölümün iki tanesi multi efekt olarak kullanılabilir. AUX yoluyla istediğiniz sample’ı bu efekt board’una ulaştırmanız mümkün. Bahsettiğimiz iki multi efektin ulaştığı noktalar: Chorus, Flanger echolaizer ve Hall. Hall dışındaki bütün seçenekleriniz zirvede diyebilirim. Yani Hall için yine harici bir takım aletler kullanmak gerekecektir. 16x4 pattern’i olan 64 kanala kadar kasılabiliyor. Canlı performanslarda dört nakarat daha yapalım diyenler için ayrıca kolaylık da sağlıyor.
Hakkında anlatılabilecek en önemli noktaya gelirsek… İçinde aranjman yapabildiğimiz bu MIDI PRODUCTION CENTER, sadece stüdyodaki prof’lar için üretilmemiş. Ufaktan azimli ve yeniliğe açık tüm müzikseverler ve yaratmak isteyenleri de basit kullanımıyla cezbediyor.
Gümüş tablette gelen bu kutuyu sizlere tanıtmak çok zevkliydi. İlk albümümün altyapılarına olan katkısını vefa borcu bildiğim MPC merakınızı uyandırdıysa ne mutlu bana. Fiyatı 1500 ile 2000 Euro arası. Hayrını görün!
Gelelim hip hop tarihinde ilk basılan plağa… Sugarhill Records’tan çıkan ‘Rapper’s Delight’ ilk kez stüdyoda canlı davul, bas gitar ve gitar gibi enstrümanların yardımıyla kaydedildi. Ve böylece rap kendini tüm dünyaya dinletmeyi başardı. Artık bu kültüre katılan bireylerin beraberinde getirdiği yaşam tecrübesi ve felsefeleriyle birleşen öğelerin gelişmemesi için hiçbir neden yoktu. DJ’ler prodüktörlüğü keşfettiler. 1980’li yıllarda icat edilen drum machine ve bilgisayarlar, bir orkestra toparlamaya gerek kalmadan düşünceleri somutlaştırma olanağı tanımıştı.
Hip hop kültürünün izlerine yüz ve binlerce yıl önce dünyanın başka yerlerinde de rastlamak mümkün. Afrika’da yaşayan kabilelerde hikayeler halen, davul ritimleri üzerine söylenerek nesilden nesile aktarılır. Türkler Müslümanlığa geçmeden önce bu görev Şamanlarındı. Şamanizmi yaşayan toplumlarda bu durum halen devam etmektedir. Her milletin kökünde gizlidir hip hop, fakat ismi değişiktir. Eğer hip hop sadece Afro–Amerikanlara ait olsaydı yer kürede başka bir kültürle özdeşleşemez ve sınırlarını aşamazdı. Bu kültürün evrensellik anlayışı her dilde rap yapılmasını sağlamıştır, insanları bir çatı altında toplayabilmiştir.
*“Amerikanlara özeniyorsunuz” diyen tüm çatal dillereydi bu son paragraf!